BASIN AÇIKLAMALARIGENEL MERKEZ AÇIKLAMALARI

12 EYLÜL FAŞİZMİN ADIDIR …

70`li yılların son yarısında Türkiye, siyasetinden ekonomisine, günlük yaşantının her noktasına kadar tarihinin en bunalımlı günlerini yaşıyordu. Ekonomi iflastaydı. Döviz yokluğundan gerekli girdi malları alınamıyor, dış borçların faizleri bile ödenemiyor, temel tüketim malları bulunamıyordu. Dış borçların ödenemez hale gelmesinde IMF, OECD ve benzeri kuruluşlar, ekonomi programlarını iktidarlara dayatıyordu. Emperyalizm, yarattığı borç tuzağı ve “istikrarlı Türkiye” demagojisi ile ülkeyi baskılarına boyun eğme zorunda bırakıyordu. Kamu harcamalarının kısılması, sıkı para ve bütçe uygulamaları, KİT ürünlerine zam, yüksek oranlı devalüasyon, maaş ve ücret kısıtlamaları, düşük taban fiyatı belirlemeleri, dayatılan ekonomik istikrar programını oluşturuyordu. 24 Ocak kararları diye bilinen “Ekonomik Önlemler Paketi” işte bu günlerde gündeme getirildi. IMF‘nin de işaret ettiği şekilde ekonomik bunalımın yükü bu şekilde emekçi halkın üzerine yıkılacaktı. Siyasetin görünümü ise tam anlamıyla bir kriz şeklinde idi. MC hükümetlerinden sonra, yükselen halk muhalefetini bastırmanın yolu olarak faşist çeteler ortalığa sürülmüş, işyerleri, okullar, mahalleler ve fabrikalarda teslim alma saldırıları günlük olağan işler haline getirilmişti. Devrimci demokrat insanlara, aydınlara, gazetecilere, öğrencilere karşı saldırı, cinayet ve katliamlar düzenleniyordu. Kahramanmaraş, Çorum ve Malatya‘da gerici ayaklanmalar tertipleniyor, mezhep ayrılıkları körükleniyor, saldırılarda onlarca insan topluca imha ediliyor, binlercesi yaralanıyordu. Öte yandan cana yönelik saldırılar, hemen karşıtını yeşertiyor, direnme eğilimlerinin, karşıt örgütlenmelerin oluşumunu beraberinde getiriyordu. Teslim olmamaya, direnmeye, muhalefetin örgütlenmesine yönelik çabalar da çığ gibi büyüyordu. Sonuçta kentlerin, kasabaların, köylerin, mahallelerin, okulların bölündüğü, siyasal cinayetlerin ve katliamların gündelik olaylar haline geldiği, bunlara karşı da direnmenin kitleselleştiği bir tabloydu görülen.

Şimdi olduğu gibi o dönemin de büyük emperyalist efendisi Amerika`dır. 12 Eylül ve 12 Eylül öncesi yaşananlar da ABD emperyalizminin ve onların işbirlikçilerinin sömürüye dayalı politikalarını ülkemizde yaşama geçirmeleridir. 12 Eylül, ABD emperyalizmin çıkarları doğrultusunda gündeme getirilmiştir. Dışa bağımlılıktan oluşan ve dışa bağımlılıktan oluşacak ekonomik krizin halkın omzuna yıkılması için gündeme getirilmiştir. Süre giden sömürü düzeninin sermaye lehine onarılması yönünde; halkın yükselen muhalefetinin bastırılması için gündeme getirilmiştir.

12 Eylül sürecinde 650 bin kişinin gözaltına alınması, 1 milyon 683 bin kişinin fişlenmesi, 230 bin kişinin yargılanması, idam cezaları ve yüzlerce yıla varan cezaların verilmesi, bir toplu yok edişin göstergesi olmuştur. Aynı süreçte, 517 kişiye idam cezası verilmiş, idam cezası verilenlerden 50‘si asılmıştır. 388.000 kişiye pasaport verilmemiş, 30.000 kişi “sakıncalı” olduğu için işten atılmış, 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarılmıştır. 30.000 kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitmek zorunda kalmış, 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldürülmüş ve 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelenmiştir.

12 Eylül; demokrasinin, özgürlüklerin kısıtlanması, her türden hak arama arayışının ve örgütlenme girişimlerinin baskı altına alınması, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, gençlerin geleceksizliğe mahkum edilmesi, toplumun gerici ve ırkçı akımların etkisi altında şekillendirilmesinin önünü açmıştır.

Bugün yaşadığımız, OHAL ve KHK hukuksuzluğu ile anti-demokratik düzenlemeler de, 12 Eylül siyasi anlayışından farklı değildir.12 Eylül’ün 37. yılında ülkemizin ağırlaşan siyasal koşulları 12 Eylül uygulamalarını aratmıyor. Tarihe geçen işkenceleriyle, idamlarla, cezaevleriyle, hukuksuzluklarıyla, 1402’lik yasayla işten atmalarla, sendikal örgütlenmelere saldırmalarıyla nefretle andığımız 12 Eylül, bugün de AKP, OHAL ve KHK hukuksuzluğuyla devam ediyor.

Ancak, nasıl 12 Eylül karanlığı emekçilerin, gençlerin ve kadınların muhalefeti ile dağıtılmışsa OHAL ve KHK’lı sömürü, yağma ve baskı düzeninin de demokrasi, barış, özgürlük ve adalet mücadelesi ile ortadan kaldırılacağına inancımız tamdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir