Yeni liberal politikaların hedeflerinden biri dünya ekonomilerinin tek bir pazara dönüştürülmesidir. Bunun için;
a) Kamu hizmetleri tekelinin uluslararası tekellere devredilmesi,
b) Emek piyasalarının esnekleştirilmesi ve emek örgütlerinin kazanımlarının kaldırılması,
c) Örgütsüz çalışma hayatı ve tepkisiz toplum yaratılması gibi sorunlar temel strateji olarak belirmektedir.
Bunun sonucu olarak kamu kurum ve kuruluşları; küçülmekte, parçalanmakta, taşeronlaşmakta, kapatılmakta ve özelleştirilmektedir. Toplumun temel ihtiyaçlarını karşılandığı kamu hizmetlerine ayrılan pay düşmektedir.
Ülkemizde de yeni liberal politikalar 24 Ocak 1980 kararlarıyla uygulanmaya sokulmuştur. Geçen 28 yıl boyunca kamu küçültülmeye çalışılmış, dış borçlar artmış, emekçiler daha yoksul hale getirilmiştir. Artık ülkemiz ekonomisi İMF ve Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda belirlenmektedir. Sadece şimdiki hükümet tarafından değil, daha önceki hükümetler tarafından da uygulanmış, acı faturasını her geçen gün daha fazla yoksullaşan halkımız ödemiştir. AKP hükümeti IMF ve Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda; kamu kurumlarını küçültmek, kapatmak, kiralamak ve özelleştirme politikalarını uygulamaktadır. Özellikle 22 Temmuz seçimleri sonrası AKP çok daha teslimiyetçi ve kararlı duruş göstermektedir. Parası olana her türlü hizmet sunulacağı, olmayana ise dua ve şükür önerilmektedir.
Bu uygulamalar; örgütlü olduğumuz Enerji, Sanayi ve Madencilik iş kollarını belirgin bir şekilde etkilemektedir.
İşletme Hakkı Devri, Yap İşlet (Yİ), Yap İşlet Devret (YİD), Otoprodüktör ve Doğalgaz Çevrim Santralleri ile başlayan enerjideki özelleştirme süreci, Çayırhan Termik Santralinin devri ve ÇEAŞ, KEPEZ gibi elektrik üretim şirketlerinin serüvenleri ile devam etmiştir. 4628 sayılı yasa ile birlikte, sektör tam manasıyla özel sektörün kâr alanına dönüştürülmüştür. İMF’ye verilen son niyet mektubunda tüm üretim santralleri ile dağıtım süreci yakın bir zamanda özelleştirilecektir. Bilindiği gibi Dağıtım için 21 Bölge şekline getirilen TEDAŞ’ın en büyük kapasiteye sahip İstanbul Anadolu Yakası (AYEDAŞ), Sakarya (SEDAŞ), Ankara (BEDAŞ) bölgeleri 2007 yılında ihale süreci başlatılmış ancak altyapı eksikliği ve seçim öncesine denk düşmesi gerekçeleri ile ertelenmiştir. Öncelikle bu üç bölgeden başlanarak TEDAŞ’ın bütününün çok kısa sürede özelleştirileceği hükümet tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Bu arada 1992 yılında ihaleye 3096 sayılı yasaya göre ihaleye çıkartılıp teminatı ödenmeyen Menderes EDAŞ’a bağlı Aydın, Denizli, Muğla ile K.Maraş ÖYK’nın (Özelleştirme Yüksek Kurulunu) sessiz sedasız kararı ile Enerji Bakanlığına bağlanarak devri için hazırlıklar başlatılmıştır.
Bir taraftan üretim (EÜAŞ), Dağıtım (TEDAŞ)’ın özelleştirilmeleri programlanırken, enerjide en büyük paya sahip su ile ilgili kuruluşumuz DSİ ise yıllardır sürdürülen politikalar ve son 60. AKP iktidarı oluşumunda tamamen yapısal değişikliğe uğratılmıştır. Geldiği noktada aslı işlerini taşeron eliyle özel sektöre yaptırmaya başlayan, tarımsal sulamayı yerel birliklere devreden DSİ şimdide Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Bu değişimin nedeni birçok kesimler tarafından anlaşılamazsa da Kurumun ciddi yapısal değişiklik geçireceği ve su üzerindeki kamunun etkinliği, planlaması ve denetiminin yok olacağı bir süreç yaşanacağı endişesini taşıyoruz.
Ülkemizde uygulanan dışa bağımlı enerji politikaları sonucu enerjideki doğal gazın payı %50’lere dışa bağımlılık ise %65’lere çıkmıştır. Durum böyleyken yine dışa bağımlı ABD ve Avrupa’nın vazgeçtiği Nükleer enerji dayatılmaktadır. Ülkemizin yerli ve yenilenebilir kaynaklarının yeterliliği tüm bilim ve oda çevrelerince ifade edilmektedir. Dışa bağımlı enerji politikalarından vazgeçilerek yerli kaynaklara yönelinmelidir.
Uygulanan bu politikalar madencilik sektöründe de yansımasını bulmuş, yapısal değişimle beraber yatırımlar kısılmış, kurumların faaliyetleri zorlaştırılmıştır. Daha sonra ticarileştirme, şirketleştirme, taşeronlaştırma, kiralama (rödovans), kapatma ve özelleştirmeler gerçekleştirilmiştir.
Demir Çelikler (KARDEMİR, İSDEMİR, DİVHAN, ERDEMİR), ETİ HOLDİNG (Banka, Bakır, Gümüş, Metalurji, Alüminyum) özelleştirilmiş, bir kısım işletmelerin faaliyetlerine de son verilmiştir (Çinko, Fosfat vb.). Bor işletmeleri bugün için kamuda olmasına karşın faaliyetlerin taşeron eliyle yürütülmesi yoğunlaştırılmıştır. Her an özelleştirme programına alınabilir.
TTK ve TKİ’de taşeronlaştırma ve kiralama yolu ile birçok hizmet ve faaliyet özel sektör eli ile yürütülmektedir. Dekapaj, taşıma, yıkama, zenginleştirme, hazırlık ve kimi yerlerde üretim işleri, kısacası neredeyse aslı işlerin tümü taşeron eliyle yürütülmektedir. Bu da dolaylı özelleştirmedir.
Yer altı kaynaklarımızı yıllardır tespit etme faaliyetini yürüten MTA ise bilinçli bir şekilde işlevsizleştirilmiştir. Yatırımı kısılarak bir çok işi taşeron eliyle yürütür olmuş, asli işi olan sondaj faaliyetlerini bile ihale etmeye başlamıştır.
Enerji ve Madenciliğe paralel olarak savunma sanayi (MKE) hariç sanayi kuruluşlarının büyük çoğunluğu özelleştirilmiş, geri kalanlarda kısa süre içerisinde programlanmıştır.
SEKA, Akdeniz İşletmesi hariç tümüyle özelleştirilmiştir. Akdeniz İşletmesinin faaliyetine son verilmiş, çalışanlar atıl durumda bekletilmektedir.
TEKEL’in Alkol bölümü değerinin çok altında satılmış, Sigara Fabrikaları ve tüm gayri menkulleri 18 Şubat 2008 tarihinde ihaleye çıkartılmıştır. Yapılan ihale 1.72 milyar dolara British Amerikan Tobacca şirketine satılmıştır. Prosedür işletilmektedir. Bu özelleştirmeye karşı verilen mücadeleyi buradan selamlıyoruz. Ayrıca sigara piyasasının %70’ine özel soslu Amerikan Blend türü sahipken, bu oran bu satışla %100’ü bulacaktır. Bunun anlamı çok daha fazla kanserojen madde içeren sigaralar piyasaya hakim olacaktır.
Şekerdeki durum Tekel’den farksızdır. Dünyada ortalama %2 olan NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker) kotası ülkemizde %15 olarak uygulanarak şeker pancarı ve şeker üretimini azaltmış maliyetleri artırmıştır. Ayrıca kamunun kontrolü ve hakimiyeti kırılınca sağlığa zararlı tatlandırıcılar kaçak yollarla ülkeye girmiştir. En yüksek üretim yapan Ilgın, Bor ve Ereğli Fabrikaları Özelleştirme İdaresine devredilmiş Şeker-İş’in açtığı dava sonucu bu üç fabrika TÜRK ŞEKER’e iade edilmiştir. Kararlı olan siyasi iktidar seçimlerden hemen sonra Tüm Şeker Fabrikalarını Özelleştirme İdaresine devrederek toptan özelleştirme sürecini işletmektedir. Şeker fabrikaları özelleştirildiğinde kamunun kontrolü azalacak nişasta bazlı ve kaçak şeker artacak ve 500 bin civarında üretici olumsuz etkilenecektir.
Çay konusunda da benzer süreçler işletilmiştir. Bir taraftan Özel Çay Fabrikalarına izin verilerek ÇAY-KUR’un tekel olma özelliği ortadan kaldırılmış, diğer taraftan kalitesiz, taklit ve kaçak çay oranı artmıştır. Kaçak çayın oranının %30’lar civarında olduğu söylenmektedir. ÇAY-KUR’un tekel özelliği ve devletin teşvik verme durumu ortadan kalkınca Doğu Karadeniz Bölgesinin birincil üretim kaynağı azalmıştır. Özel Fabrikalarda alınan çaylara karşılık kuruçay takası uygulaması ile üreticiler iki kez sömürülmektedir.
Siyasi İktidarlarca sistemli olarak hayata geçirilen yeniden yapılanma, ticarileşme, şirketleşme, taşeronlaşma, kiralama faaliyetleri sonucu sektörümüzde çalışan sayısı %50 azalmıştır. Bir başka ifade ile bu süreçler her iki çalışanı bir çalışana düşürmüş, istihdam daralmıştır. Özelleştirmeler sonucu ortaya çıkan tablo ise çok daha vahim ve düşündürücüdür. Zira %50 azaltılan çalışan sayısı özelleştirme sonucu %68 oranına çıkmıştır. Sendikasızlaşma oranı ise %72’lere çıkmıştır.
Dünyada ve ülkemizde emekçilere yönelik yoğun saldırılar yaşandı. Düşük ücretler, sosyal hak kayıpları, bireysel emeklilik, taşeronlaştırma, sözleşmeli iş güvencesiz çalıştırma, norm kadro, havuz sistemi, işten çıkartma, kurumların tasfiyesi, kamu kurum ve kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, sendikasızlaştırma bu saldırıların sadece bir bölümüdür. Asıl saldırı ise daha planlı ve bütünseldir. Özelleştirmelerin bir hüküm olarak Anayasa’ya konulmasıyla, kamu hizmetleri dahil her şey satılabilir hale getirilmiştir. Bu anlamda ülkemiz en doğal ve stratejik kaynakları arasında bulunan kamu kurum ve kuruluşları satılmıştır. Özelleştirmeler dış borç faizlerini ödemeye yetmemiş olacak ki IMF direktifleri ile ülkemizin tamamı satılığa çıkartılmıştır.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS), Kamu Personel Yasa tasarıları ile de kazanılmış haklar gasp edilmektedir. Bu yasalardan bazıları çıkartılmış, bazıları ise önümüzdeki süreçte çıkartılacaktır.
Kamu Personel Yasası ile iş güvencesini ortadan kaldıran, sözleşmeli olarak esnek çalışmayı dayatan ve performansa dayalı ücretle örgütsüzlüğü getiren bir çalışma hayatı planlanmaktadır.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile, yaş ve prim ödeme gün sayısını artırarak emekliliği güçleştiren, aylık bağlama oranlarını düşüren, emekli ikramiyeleri azaltan bir çalışma hayatı ile prim ödemesine rağmen parayla temin edeceği sağlık hizmetleri getiriliyor.
Bütün bu gelişmelere karşı emekçiler gerekli karşı duruşu gösterememiştir.
Bu sürece etkin bir karşı duruşun örgütlenebilmesi, yaşanan sürecin ayrıntılı analiz edilmesi, gelişmelerin kavranması ve bunun üzerinden ortak ve birleşik mücadele, ortak örgütlenmeyle programlarının oluşturulması ile olanaklıdır.