GENEL MERKEZ HABERLERİYAYINLAR

Madencilik Komisyonu Üyemiz Mehmet TORUN’un “Sömürge Madenciliği” Yazısı

        MADENLERDE SÖMÜRÜ- SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ  

          Beyaz adam geldiğinde; bizim topraklarımız, onların ellerinde İncil vardı. Bize dua ederken gözlerimizi kapatmayı öğrettiler; gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklarımız onlardaydı. Jomo Kenyatta 

 Sözlük tanımıyla emperyalizm(yayılmacılık), bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır. Etkileyen devlet, etkilenen devletin kaynaklarından “yararlanma” hakkına sahiptir. Günümüzde çok uluslu şirketlerin(ÇUŞ); ulusların toplumsal ve ekonomik yaşamlarındaki belirleyici konumları önemli oranda güçlenmiş ve devletlerin yönetiminde belirleyici olarak dünya çapında etkinlikleri artmıştır. Kısaca, bugün dünyadaki gelişmelere devletler adına belli şirketler yön vermektedir. 

Kolonyalizm, güçlü bir ülkenin doğrudan bir toprağı eline geçirmesi ve burayı kendi kolonisi haline getirmesi durumudur. Burada açık bir baskı ve sömürme durumu söz konusudur. Kapitalizmin ortaya çıkışı ile emperyalizmin niteliği farklılaşmışfiili işgaller yerine egemen olduğu ülkelerin insanlarını köleleştirme, onların doğal zenginliklerini yağmalama yöntemi uygulanmaya başlamıştır. Küreselleşme ve neoliberal söylemlerle geri bıraktırılmış ülkelerin pazarlarına egemen olma, ticaret yoluyla onların emeğine ve doğal zenginliklerine el koyma aşamasına geçilmiştir. Bunları yaparken o ülkelerde işbirlikçiler bulması zorunludur. 

Madenlerde de bu yöntem geçerlidir. Emperyalist ülkeler, geri bıraktırılmış ülkelerin madenlerine “bir şekilde” el koyarak söz konusu kaynakları kendi amaçlarına uygun şekilde değerlendirmektedir. Bunun en görünür biçimi; kendilerine uygun yasalar çıkartıp, ucuz işgücü kullanılarak yapılan üretim ve hammadde ihracı şeklinde gözlemlenmektedir. 

Dünyada doğal kaynaklar eşit bir şekilde dağılmamış belli bölgelerde yoğunlaşmıştır. Değişen koşullara ve ihtiyaçlara göre o maden bölgeleri önemli hale gelmektedir. Doğal kaynakların varlığı önemli bir avantaj olup yöre halklarının refahı, yaşam koşullarının iyileşmesi ve daha iyi koşullarda yaşaması için önemli bir değerdir. Ancak; uygulanan sömürgeci politikalar sonucu bu doğal zenginlikler o yörenin halklarına refah getirmediği gibi tam tersine ölüm, yoksulluk, acı ve gözyaşı getirmiştir.  

                          DÜNYA DOĞAL KAYNAK HARİTASI 

                                                  DÜNYA AÇLIK HARİTASI 

 İki harita birlikte değerlendirildiğinde; maden kaynakları açısından oldukça zengin olan Afrika ve Asya kıtasında açlık ve yoksulluk değerleri de yüksektir. Doğal kaynaklar, yöre halklarının refahı ve mutluluğu için değerlendirilmemiş tam tersine yöre halkları ucuz iş gücü olarak kullanılmış, kaynakları ve doğaları talan edilmiştir. 

Birleşmiş Milletler tarafından her yıl yapılan bir araştırmaya göre dünya nüfusunun yaklaşık 3 milyarlık kesimi sağlıklı besin maddelerine ulaşamamakta, bu kişilerin yaklaşık 1,9 milyarlık kesimi Asya’da, 965 milyonluk bölümü ise Afrika’da yaşamaktadır. Yüzde açısından bakıldığında Afrika genelinde insanların % 19,1’i yetersiz beslenmektedir. Dolayısıyla Afrika, bu durumdan en fazla etkilenen kıta olarak karşımıza çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler’e bağlı UNESCO’nun hazırladığı 2019 Dünya Su Raporuna göre iki milyar insanın temiz su kaynaklarına düzenli erişimi yoktur. Rapora göre, su kaynaklarına erişimi sınırlı olan insanların yarıdan fazlası Afrika ülkelerinde yaşamaktadır. 

                                 Kişi başına nominal GSYİH değerlerine göre ülkeler (2018)  

 Yine, söz konusu bölgelerin kişi başına düşen milli gelirleri incelendiğinde dünya ortalamasının oldukça altında olduğu görülmektedir. Üretilen madenlerin söz konusu ülkelere katkısı yok denecek kadar azdır. Sonuçta; doğal kaynaklara sahip olmak tek başına yeterli olmayıp bu kaynakları halkların yararına değerlendirmek daha önemli olmaktadır. 

Ülkemizde üretilen madenlerin ülke sanayisinde kullanımı oldukça yetersiz olup büyük oranda hammadde şeklinde yurtdışına satılmaktadır. Yurtdışında işlenen ve uç ürünlere dönüştürülen bu madenler çok yüksek rakamlarla tekrar geri dönmektedir. Bu durum kaynaklarımızın ülke yararına değerlendirilemediğinin açık bir göstergesidir. Ayrıca; ucuz işgücü vasıtasıyla yapılan emek sömürüsü, kaynak kaybı ve katledilen doğa dikkate alındığında bugünkü sistemle yapılan madencilikte kamu/toplum yararı olmadığı görülmektedir. 

 Madenler; milyonlarca yılda oluşan, tüketildiğinde yerine konulamayan, hiçbir kişi ve zümrenin emeği olmayan, doğanın insanlığa sunduğu ortak değerlerdir. Bu nedenle tüm insanlığın yararına plânlı ve rasyonel bir biçimde üretilmeleri zorunludur. Aksi halde gelecek kuşakların da hakkı olan bu kaynakların talanına sessiz kalma sorumluluğuna ortak olunacaktır.  

Mehmet TORUN 

Maden Mühendisi,  

KESK-ESM Madencilik Komisyonu Üyesi 

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir