BASINA VE KAMUOYUNA
Su insanoğlunun en temel 2 yaşamsal kaynağından birisidir
En temel insanlık hakkı olarak su hakkı, insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için zorunludur. Evrensel olarak su hakkının, herkes için yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziksel olarak erişilebilir ve karşılanabilir olması gerekmektedir.
Birleşmiş Milletlerin 1992’de düzenlediği Dublin Su ve Çevre Konferansında; 1977’de düzenlemiş olduğu Mai del Plata Su Konferansında alınan ve 1990’lı yıllara kadar benimsenen “suyun bir insanlık ve yaşam hakkı olduğu ve böylesine yaşamsal bir doğal kaynağa ücretsiz ve kolay ulaşımın tüm insanların hakkı olduğu” kararından farklı olarak “temiz, içilebilir ve kullanılabilir suya sahip olmanın insan haklarının bir parçası olmaktan bağımsız, suyun ekonomik bir kaynak ve ticari bir meta olarak değerlendirilmesi gerektiği” doğrultusunda alınan yeni kararıyla başlayan ve 1997 yılında Marakeş’te, 2000 yılında Lahey’de, 2003 yılında Kyoto’da, 2006 yılında Mexico’da ve 2009 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Su Forum’larında devam eden süreçte, su kaynaklarını paylaştırmak, suyu fiyatlandırmak, suyun yönetimi ve finansmanı, suyun özelleştirilmesi konuları dünyanın gündemine sokulmuştur.
Küresel su politikalarının belirlendiği bu toplantılara Birleşmiş Milletler Çevre Birimi UNEP ve Dünya Bankası temsilcileri katılmakta; BECHTEL, VİVENDİ, BOUYGUES, SUEZ LYONNAİSE gibi dünyanın en büyük özel su şirketleri sponsor, yönetici, katılımcı olarak ağırlıklı roller üstlenmekte, ülkelerin çevre ve su işlerini yöneten bakanlık ve kurum temsilcileri ile su sektöründe etkinlik gösteren çoğu özel su şirketleri tarafından kurdurulan küresel NGO’lar da (Sivil Toplum Örgütleri) yine bu toplantılarda bulunmaktadır.
Şu an itibarıyla dünya nüfusunun %5’inin kullandığı suyun yönetiminin özelleştirmeler vasıtasıyla ulus ötesi şirketler tarafından yapıldığı ve bunun ticari hacminin 400 milyar dolar civarında olduğundan yola çıkarak, 21.yüzyılda suyun en karlı ticari alanlardan biri olacağı ve bu pazarın 1 Trilyon dolara ulaşacağı olgusu, ulus ötesi şirketlerin tümünün gözlerini bu alana dikmesine neden olmaktadır.
Arjantin, Bolivya, Gana, Filipinler, Güney Afrika ve Nikaragua gibi ülkelerde gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucunda insanlar, temiz ve içilebilir suya ulaşmak için çok yüksek paralar ödemek zorunda kalmış, yoksullar ise çoğu zaman bu nitelikteki suya ulaşmaktan uzak kalmışlardır. Öyle ki; su fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle, yağmur oluklarından yağmur suyunu toplama yöntemiyle temiz su elde etme çabaları ise su teminini sağlayan firmalar tarafından gerektiğinde kaba kuvvet te kullanılarak yapılan müdahaleler yoluyla engellenmiştir. Yine yoksul köylülerin tarımsal sulama için çok yüksek paralar ödemesi ve çoğu zaman bu paraların ödenememesinden dolayı yapılamayan sulamalar nedeniyle, büyük köylü isyanları meydana gelmiştir.
Ülkemizde de bu doğrultuda suyun özelleştirilmesi adımları atılmış, Antalya Belediyesi, Çeşme-Alaçatı Belediyeleri ve İzmit Yuvacık Barajı’nın su işletmeciliği imtiyazları 10-15 yıllık dönemler için uluslararası büyük su şirketlerine devredilmiştir. Bu imtiyazların devredilmesi için Dünya Bankası devreye girerek ciddi baskılar yapmıştır. Yapılan bu imtiyaz devirleri sonucunda tüketiciler, Türkiye’nin diğer kentlerindeki su fiyatlarının 3 katına yakın çok fahiş fiyatlarla karşı karşıya kalmışlardır.
Yine, Dünya Bankası projelerinden olan ve 1998 yılında imzalanan “sulama yönetimi ve yatırımlarda katılımcı özelleştirme projesi” ile kamusal nitelikli sulama yönetimi, sulama birliklerine devredilerek yerelleştirilmiş, aslında özelleştirilmiştir. Önümüzdeki dönemde, bir çoğu şimdiden borç batağında olan sulama birliklerinin mevcut işletmeleri çok uluslu şirketlere kaydırma görevini üstlenip üstlenmeyeceklerini zaman gösterecektir.
Bunların dışında, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Çerçevesinde bir çok özel girişimciye HES yapımı lisansı verlerek, bunlarla 49 yıllığına su kullanım hakkı anlaşmaları yapılmıştır.Bu çerçevede sürdürülen HES inşaatlarının önemli bir bölümünde doğa ciddi bir şekilde tahrip edilmekte, insanların ve diğer canlıların yaşam alanları tehdit altındadır. En önemli ise bu HES inşaatları hiçbir teknik denetime tabi olmaksızın devam etmektedir. Oysa; bu inşaatları sürdüren şirketlerin büyük bir kısmının bu anlamda deneyimleri bulunmamaktadır.Kanunda su havzaları ve su yapılarının denetimi bu konuda ihtisas sahibi olan DSİ’ye verilmiştir. Ancak; bu konudaki ilgili yargı kararlarına rağmen DSİ ısrarla devre dışı bırakılmış ve sonuçta Adana Kozanda devam eden HES inşaatındaki 10 işçinin ölümüyle sonuçlanan facia yaşanmıştır.
ÖNÜMÜZDEKİ YÜZYILDA ULUSLAR ARASI ÇATIŞMALARIN VE SAVAŞLARIN EN ÖNEMLİ ODAĞI “SU” OLACAK!
Dünyanın bir çok ülkesindeki su kaynakları hızlı nüfus artışı ve kirlenme tehdidi altındadır.
Dünyanın üçte ikisi suyla kaplı olmasına rağmen, dünyamızda içilebilir/kullanılabilir su kaynaklarının toplamı ancak %2 civarındadır. Bu kaynaklarında çok büyük bir kısmı buzullardadır. Üstelik böylesine yaşamsal olan bu kaynak dünya coğrafyasına hiçte adil bir şekilde dağılmamıştır. Hal böyle olunca suyun yaşamsal önemimin yanında stratejik önemi de her geçen gün daha da artmaktadır.
1980’lerin başına kadar petrol tek başına en önemli stratejik kaynak olma özelliğini sürdürürken, 1980’lerden sonra petrolle birlikte, su da bu özellikle anılmaya başlanmıştır.
Yani dünyadaki küresel gücü elinde bulundurmak isteyenler artık petrolle birlikte su kaynaklarını da kontrolleri altına almak için ellerinden gelen her türlü çabayı hatta şiddeti gerçekleştirmekten kaçınmamaktadırlar.
Bu konuda, Kofi Annan ve Coln Powel Çevre Konferansında 21.yüzyıl savaş nedenlerinin su, enerji ve tarım olacağını açıklıkla ifade etmişlerdir.
Türkiye açısından bakıldığında, sınır aşan sular niteliğinde olan Fırat ve Dicle önümüzdeki dönemde bu anlamda çok fazlaca tartışılacaktır.
Bu nedenlerle Türkiye çok acil olarak Ulusal Su politikalarını net bir biçimde ortaya koymalı ve su yapılarıyla ilgili projelerini en acil biçimde hayata geçirmelidir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında dünya su kaynaklarının özelleştirmeler yoluyla ulus ötesi şirketlerin ticari faaliyet alanına açılmasının tartışıldığı ve bu doğrultuda kararların alındığı, suyun önümüzdeki süreçte petrolle birlikte en önemli stratejik kaynak olarak uluslararası çatışmaların odağı olacağı açıktır. Bu konuda yetki ve sorumluluk sahibi olanların “suyun, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği insanlık ve yaşam hakkı olduğu” anlayışıyla halkın ve ülkenin çıkarları doğrultusunda su politikaları üretmelerini temenni ediyor, başta suya hayat veren su emekçileri olmak üzere herkesin Dünya Su Günü’nü kutluyorum. 21.03.2012-Çarşamba
Müşfik Veysel ERDOĞAN
Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası
Samsun Şube Başkanı