BASIN AÇIKLAMALARIHABERLERŞUBE AÇIKLAMALARIŞUBE HABERLERİ

SUYA ERİŞİM EN TEMEL YAŞAM HAKKIDIR!

BASINA VE KAMUOYUNA

Su İnsanoğlunun en temel yaşamsal kaynaklarından birisidir. Evrensel olarak su hakkının, herkez için yeterli, güvenli, fiziksel olarak erişilebilir ve karşılanabilir olması gerekmektedir. Bu anlamda su hakkı en temel insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. Dünya üzerinde 6 milyar insanın 1.2 milyarı güvenli içme suyundan yoksun iken, 2.4 milyar insan da sağlık koşullarına uygun suya erişememektedir.
Su Kaynakları Özelleşmenin Pençesinde
Birleşmiş Milletlerin 1992’de düzenlediği Dublin Su ve Çevre Konferansında, 1990’lı yıllara kadar benimsenen “suyun bir insanlık ve yaşam hakkı olduğu ve böylesine yaşamsal bir doğal kaynağa ücretsiz ve kolay ulaşımın tüm insanların hakkı olduğu” kararından farklı olarak “temiz, içilebilir ve kullanılabilir suya sahip olmanın insan haklarının bir parçası olmaktan bağımsız, suyun ekonomik bir kaynak ve ticari bir meta olarak değerlendirilmesi gerektiği” doğrultusunda alınan yeni kararıyla ve bu konferansı takip eden diğer Dünya Su Forumlarında su kaynaklarını paylaştırmak, suyu fiyatlandırmak, suyun yönetimi ve finansmanı, suyun özelleştirilmesi konuları dünyanın gündemine sokulmuştur.
Şu an itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 5’inin kullandığı suyun yönetimi özelleştirmeler vasıtasıyla ulus ötesi şirketler tarafından yapılmaktadır.

Suya Erişimin Önünde Engel Oluşturmak Yaşam Hakkına Saldırıdır.
Arjantin, Gana, Filipinler, Nikaragua ve Güney Afrika gibi ülkelerde gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucunda insanlar, temiz ve içilebilir suya ulaşmak için çok yüksek paralar ödemek zorunda kalmış, yoksullar ise çoğu zaman bu nitelikli suya ulaşmaktan uzak kalmışlardır.
Yine yoksul köylülerin sulama için ortaya çıkan çok yüksek paraları ödeyememesi nedeniyle sulama yapamayan bu köylüler isyan etmişlerdir.
Ülkemizde de bu doğrultuda suyun özelleştirilmesi adımları atılmış, Antalya, İzmit, Edirne ve Çeşme şebeke suyu işletmesinin imtiyazı özel sektöre devredilmiştir. Bu imtiyazların devreye girmesi için Dünya Bankası ciddi baskılar yapmıştır. Yapılan bu imtiyaz devirleri sonucunda tüketiciler, diğer kentlerdeki su fiyatlarının 3 katına yakın çok fahiş fiyatlarla karşı karşıya kalmışlardır.
Akarsuların Özelleştirilmesi ve HES’ler
4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Çerçevesinde bir çok özel girişimciye HES yapımı lisansı verilerek, bunlarla 49 yıllığına su kullanım hakkı anlaşmaları yapılmıştır. Ulusal doğal kaynak olması nedeniyle hidroelektrik enerjiye yatırımın yapılması bir gerekliliktir. Ancak; özel sektör tarafından yürütülen bu HES inşaatlarının önemli bir bölümünde doğa ciddi anlamda tahrip edilmektedir. Ayrıca, yapılan su kullanım anlaşmalarına sadık kalınarak kendilerine tahsis edilen suyun dışındaki suyun ne kadarının yatağa bırakıldığı konusunda ciddi tereddütler söz konusudur. Bu durum insanların ve diğer canlıların yaşam alanlarını tehdit etmektedir. En önemlisi ise; bu HES inşaatlarının hiç birinde doğru düzgün bir denetim yapılmamaktadır.
Önümüzdeki Yüzyılda Savaşların Odağı “SU” Olacak!
Dünyanın bir çok ülkesindeki su kaynakları hızlı nüfus artışı ve kirlenme tehdidi altındadır.
Dünyanın üçte ikisi suyla kaplı olmasına rağmen, dünyamızda içilebilir/kullanılabilir su kaynaklarının toplamı ancak %2 civarındadır. Bu kaynaklarında çok büyük bir kısmı buzullardadır. Üstelik böylesine yaşamsal olan bu kaynak dünya coğrafyasına hiçte adil bir şekilde dağılmamıştır. Hal böyle olunca suyun yaşamsal önemimin yanında stratejik önemi de her geçen gün daha da artmaktadır.
1980’lerin başına kadar petrol tek başına en önemli stratejik kaynak olma özelliğini sürdürürken, 1980’lerden sonra petrolle birlikte, su da bu özellikle anılmaya başlanmıştır.
Yani dünyadaki küresel gücü elinde bulundurmak isteyenler artık petrolle birlikte su kaynaklarını da kontrolleri altına almak için ellerinden gelen her türlü çabayı hatta şiddeti gerçekleştirmekten kaçınmamaktadırlar.
Bu konuda, Kofi Annan ve Coln Powel Çevre Konferansında 21.yüzyıl savaş nedenlerinin su, enerji ve tarım olacağını açıklıkla ifade etmişlerdir.
Türkiye açısından bakıldığında, sınır aşan sular niteliğinde olan Fırat ve Dicle önümüzdeki dönemde bu anlamda çok fazlaca tartışılacaktır.
Bu nedenlerle Türkiye çok acil olarak Ulusal Su politikalarını net bir biçimde ortaya koymalı ve su yapılarıyla ilgili projelerini en acil biçimde hayata geçirmelidir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında dünya su kaynaklarının özelleştirmeler yoluyla ulus ötesi şirketlerin ticari faaliyet alanına açılmasının tartışıldığı ve bu doğrultuda kararların alındığı, suyun önümüzdeki süreçte petrolle birlikte en önemli stratejik kaynak olarak uluslararası çatışmaların odağı olacağı açıktır. Bu konuda yetki ve sorumluluk sahibi olanların “suyun, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği insanlık ve yaşam hakkı olduğu” anlayışıyla halkın ve ülkenin çıkarları doğrultusunda su politikaları üretmelerini temenni ediyor, başta suya hayat veren su emekçileri olmak üzere herkesin Dünya Su Günü’nü kutluyorum. 21/03/2013
Müşfik Veysel ERDOĞAN
Şube Başkanı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir