BASINA VE KOMUOYUNA
Kaza, Kader Değil Katliam! Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz!
Yüreğimiz yanıyor! Öfkeliyiz… bu katliam ilk değil, son da olmayacak…
Sorumlular belli; daha fazla üretim, daha fazla sömürü, daha fazla kar için, insanları köleleştiren kapitalist modernite ve onun yılmaz savunucuları. Özelleştirmeci siyasal iktidar, sermayedarlar, taşeron şirketler ile bu kölelik düzenini meşrulaştıran, kapitalist zihniyet ve onun koruyucuları…
Mayıs ayında Türkiye işçi sınıfı Soma’da yitirdiği arkadaşlarının anısı önünde ayağa kalkıyor. Sadece işçiler değil, tüm Türkiye halkları, vicdanını kaybetmemiş tüm insanlar, onların anısını yaşatmak, yakınlarına başsağlığı dilemek, Soma’nın acısını paylaşmak ve sorumlulardan hesap sormak için, işyerlerinde, sokaklarda, meydanlarda bir araya geliyor.
Soma’da yüzlerce işçinin can verdiği bu katliam, ülkede biraz olsun vicdanı olan, onuru olan herkes için, bir milat olmalıdır. Türkiye de emekçilerin, katliam gibi iş cinayetlerine, güvencesiz çalıştırmaya, sömürülmeye karşı, sabrı kalmamıştır.
Çünkü biz biliyoruz ki bu katliam “kaza” ile olmamıştır. Ve yine çok iyi biliyoruz ki, önceki cinayetlerde olduğu gibi, işçi arkadaşlarımızın ölümü kader değildir. Özelleştirme ve taşeronlaştırma politikalarını hayata geçirenler, Soma’da yaşananların başlıca sorumlularıdır.
Yıllarca kamu eliyle üretimin yapıldığı madenler, özel sektöre devredildikten sonra iş kazalarında patlama yaşanmıştır. 2002 yılından 2011 yılına kadar kömür madenlerindeki iş cinayetleri yüzde 40 artmıştır. Bunun nedeni özelleştirmedir, taşeronlaştırmadır, maliyetleri düşürmek için, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin savsaklanmasıdır. Madende çalışan işçi sayısını düşürmek, üretimi taşeron şirket eliyle arttırmak, çok hassas olan bu işletmeler için, katliama davetiye çıkartmaktır.
Bu dönüşüm sayesinde, Soma’da katliamın yaşandığı işletmenin patronun övündüğü rakamlar ortaya çıkmış, kömürün tonunun maliyetini 130 dolardan 23 dolara düşürmüştür. Bu tasarrufun bedeli de yüzlerce işçinin ölümüyle ödenmiştir.
Özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları sonrası, Türkiye ölümlü maden kazalarında Avrupa’da birinci sıraya yükselmiştir. Dünyada ise, bu alanda ilk üç sırada yer alan Türkiye, ağırlıklı olarak yaşanan iş cinayetlerinde, sicilinin giderek bozulması nedeniyle ilk sıraya yerleşecektir.
Tüm bu gerçeklere rağmen, AKP Soma’daki iş cinayetlerinin araştırılması için 6 ay önce verilen bir önergeyi, ısrarla gündeme almamış, alınca da reddetmiştir. Bu önergeyi 2 hafta önce reddedenler, Soma’da ölen işçiler için TBMM’de saygı duruşunda bulunmuşlardır.
Daha da acı tarafı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Soma’yı ziyareti sırasında, yazılı olarak herkesin bulabileceği bu önergenin, Soma ile ilgili olmadığını söyleyebilmiştir. Bu ülkeyi yöneten bir insanın, bu kadar acıdan sonra, doğru söylemesini beklemek, yurttaşların en temel hakkı değil midir?
İşçi sağlığı ve iş güvenliği yasasıyla, bu alanı da piyasaya devreden, denetimi yapanın işverenden maaş aldığı bir sistemi kuran, yine tüm uyarılarımıza rağmen, bu alandaki denetim yetkisini bağımsız emek ve meslek örgütlerine vermeyi reddedenler, hiç mi vicdan azabı çekmemektedir?
Görünen o ki, vicdan ve sorumluluk gibi paraya çevrilemeyecek duyguların, bu ülkeyi yönetenler için bir anlamı kalmamıştır. AKP iktidarının katliam sonrası yaptığı açıklamaların, yaramıza tuz basmaktan farkı yoktur. Bu nedenle, sadece üzgün değil öfkeliyiz.
Madende çalışan işçi sayısını bilmeyen iktidar sözcülerinin, alelacele “işletmede her türlü önlem alınmıştı” diye açıklama yapması, bakanının daha işçiler madenin altından çıkartılmadan, açıklama üstüne açıklama yapması, ama asla istifayı düşünmemesi, öfkemizi büyütmüştür.
Maden ocağında çalışan işçi sayısının bile belli olmadığı, kaçak işçi çalıştırıldığı iddialarının olduğu madenle ilgili olarak, “mevzuata aykırı durum” olmadığını açıklayan Çalışma Bakanlığı, basitçe bir “gaf” yapmamış, fiilen o görevin gereğini yapmayacağını ilan etmiştir.
Daha önceki cinayetlerin ardından “Bu mesleğin fıtratında ölüm vardır” diyerek yeni katliamları meşrulaştıran hükümet üyelerine, Soma’da Başbakan da katılmıştır. 19’uncu yüzyıldan ve 20’inci yüzyıl başından örnekler vererek, zihniyetinin 150 yıl öncesinde kaldığını gösteren Başbakan’a, 21. yüzyılda olduğumuzu hatırlatmayı bir borç biliriz. “Hedef 2023” diye yola çıkanların, 1862 yılındaki bir kazayı örnek göstererek “Bu işin fıtratında var” demesi, ülkemizin içinde bulunduğu tabloyu gayet net özetlemektedir. Bu ülkenin 75 milyon insanı, teknoloji bu kadar gelişirken, insana değil, ölüme yatırım yapan bir anlayışı hak etmemektedir.
Soma’da yitirdiğimiz işçilerden bize kalan sadece acı değil, böylesi katliamların yaşanmaması için, direnmeyi bilme sorumluluğudur. “Kader”, “fıtrat” diyerek sorumluluklarını unutturmaya çalışanlara diyoruz ki, güvenceli iş, insanca yaşam hakkımız için, mücadeleyi büyüteceğiz.
Siyasi iktidarı aşağıdaki talepleri karşılamaya çağırıyoruz. Bu talepler karşılanmadığı müddetçe, yeni katliamların da sorumluluğunu üstlenecektir:
1. İş cinayetlerinin artışına neden olan, taşeron çalıştırmaya derhal son verilmelidir.
2. Özelleştirildikten sonra seri cinayetlerle gündeme gelen, tüm madenler yeniden kamulaştırmalıdır.
3. İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden, iş güvenliği yasası kaldırılmalı, tüm denetim yetkisi emek ve meslek örgütlerine verilmelidir.
4. Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmak üzere, sorumlular istifa etmeli ve yargı önüne çıkartılmalıdır.
Sonsöz olarak;
Toprağın altında cevheri çıkartan, maden emekçilerine selam olsun! 28.05.2014
Mustafa ŞENOĞLU
ESM YÖNETİM KURULU a.
GENEL BAŞKAN