BASINA VE KAMUOYUNA
Önce Yahudiler için geldiler.
Sesimi çıkarmadım; çünkü ben Yahudi değildim.
Sonra komünistler için geldiler.
Sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler.
Sendikacı olmadığım için yine sesimi çıkarmadım
…sonra benim için geldiler.
Kimse sesini çıkaramadı…
Çünkü ses çıkaracak kimse kalmamıştı…
(Alman Rahip Martin Niemöller- Hitler’in yaşattığı Alman faşizmi sırasında kayda geçenler.)
Bir süredir ülke gündemini meşgul eden iktidar-cemaat çatışmasının, DSİ Genel Müdürlüğüne de sıçramış olduğu görülmektedir.
AKP iktidarı ile yaklaşık 12 yıldır aynı yolda yürüyen (!) cemaat arasında, çok değil bundan 1 yıl önce başlayan erk kavgaları, bu kesimlerin birbirinden tamamen ayrılması sonucunu doğurmuştur. Bu süreçte, AKP iktidarına yakınlığı, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından bile tescillenmiş olan yandaş Konfederasyon’dan ayrılan cemaate yakın bazı kesimler, o sıralarda yeni kurulan Ufuk Enerji-Sen adlı sendikaya üye olmuşlardır.
Mevcut iktidar, sadece emek ve demokrasiden yana olanları değil, bir zamanlar kol kola olduğu kesimleri dahi bir kalemde silecek; gözünün yaşına bakmayacak kadar pervasızdır ve öncelikle polis teşkilatından başlayarak bürokrasi içerisinde kendisine muhalif gördüğü cemaat kadrolarından hızla öç almaya girişmiştir. Geçtiğimiz 15 gün içerisinde de, çoğunluğu Ufuk Enerji-Sen üyesi birçok DSİ çalışanı, 657 Sayılı DMK’nın 76. maddesine dayanılarak birer birer il dışına “görevlendirilmiştir”. Günümüz Türkiye’sinde aynı sendika üyesi kişilerin kendi talepleri dışında, çalıştıkları yerden bir başka yere gönderilmeleri “tesadüf” olamaz. Bu uygulamaya KESK lügatinde “sürgün” denir! AKP iktidarı döneminde üye sayısını %400 artıran bir sendikanın da, bir zamanlar kendi üyesi olan DSİ çalışanlarının yerlerinden edilmesine sessiz kalması ve bu keyfi uygulamaya bilerek ve isteyerek ortak olması ise ne sendikal ne de insani yönden etiktir!
Kurulduğu yıldan bu yana emek ve demokrasi mücadelesi veren Konfederasyonumuz, meslekten men, uyarı/kınama cezaları, cezaevleri vs.nin yanı sıra, sayısını bizim bile hatırlamadığımız sürgün cezalarıyla yıldırılmaya çalışılmıştır/maktadır. KESK, gerek kendi üyelerinin maruz kaldığı hukuksuz ve keyfi uygulamalara, gerekse de tüm kamu emekçilerini hak gaspına uğratacak düzenlemelere karşı, bu zorlu süreçlerde tek başına mücadele etmek zorunda kalmıştır. Şu anki iktidar ve cemaat yanlısı kesimler ise yan masalarındaki çalışma arkadaşlarına yaşatılan bu mağduriyetlere karşı maalesef sessiz kalmış ve belki de destek olmuşlardır.
Bugün ya olan biten bütün bu keyfi uygulamalar sineye çekilerek yan masamızdaki/odamızdaki çalışma arkadaşımızın maruz bırakıldığı tüm bu mağduriyetler görmezden gelinecek ya da bu durumun uygulayıcıları kınanarak yalnızlaştırılacaktır. Her zaman yolunu emekten yana çizen; yönünü de gerçek demokrasi ve adaletin ışığında belirleyen KESK, DSİ Genel Müdürlüğü bünyesinde yaşanan bu adaletsizliğe sessiz kalamaz; kalmamaktadır! Zira yukarıda filler tepinirken aşağıda ezilen çimenler -bir zamanlar o filleri besliyor olmalarına rağmen- KAMU ÇALIŞANIDIR ve hiçbir kamu çalışanı AKP- Cemaat arasındaki siyasal hesaplara kurban edilemez, keyfi sürgünlere maruz bırakılıp mağdur edilemez.
Bu sebeple, söz konusu kararlara imza atan yetkilileri bu adaletsiz uygulamalardan bir an önce vazgeçmeye, siz çalışma arkadaşlarımızı da bu konuda gereken duyarlılığı göstermeye davet ediyoruz.
Unutulmamalıdır ki “Mücadeleden kaçanlar, mücadele edenlerden daha çok yara alır.” 01.10.2014
KESK/ESM Ankara 1 No’lu Şube