2024 yılı bütçe görüşmeleri başladı. Meclise getirilen bütçe teklifi iktidarın 2024 yılında emekçileri yine yoksulluğa terk edeceğini, vergi yükünün ücretli çalışanların sırtına yıkılacağını ve kamusal hakların bütçeden alacağı payın daha da küçüleceğini göstermektedir.
Gelir Eşitsizliği Artıyor, İktidar Faturayı Emekçilere Kesiyor!
TÜİK’in çarpıtılmış rakamlarıyla belirlenen enflasyon farkı nedeniyle Kamu emekçilerinin ve emeklilerinin ücretleri erimeye devam ediyor. Sadece kamu emekçileri ve emeklileri için değil aynı yoksullaşma ücretli çalışan tüm emekçiler için geçerli. Veriler de emekçilerin milli gelirden aldığı payın yıllar içerisinde nasıl bir erimeye maruz kaldığını ortaya seriyor. 2016-2022 yılları arasında sermayenin milli gelirden aldığı pay % 47,5’tan % 54,5’a yükselirken; emekçilerin payı % 36,3’ten % 26,5’a geriledi. Buna rağmen iktidarın ne “Yeni Ekonomi Modeli” ne “Orta Vadeli Programı” ne de 2024 yılı bütçesi kayıplarımızı telafi etmek ve gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak adına bir çözüm sunmaktadır. Aksine ücret artışlarının gerçekleşen enflasyona göre değil, hedeflenen enflasyona göre yapılması planlanmaktadır. Yani enflasyon farkına dayalı ücret artışları bile emekçilere fazla görülmektedir. 2024 yılında emeklilik yaşının yükseltilmesi, emekli aylıklarının düşürülmesi, kıdem tazminatı hakkının “Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası” gibi bir yöntemle gasp edilmesi şimdiden dillendirilmekte ve emeğe yönelik çok kapsamlı saldırıların işaretleri verilmektedir. Elbette yine 2024 Mart ayında gerçekleştirilecek yerel seçimlere kadar emekçilerin ağzına bir parmak bal çalmak isteyeceklerdir. Biz kamu emekçileri olarak seçimlerden sonra bizleri nasıl bir zam furyasının beklediğinin gayet farkındayız.
Bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce verdiği vaatleri unutan iktidar, seçimleri kazanmasının hemen ardından başta KDV artışı ve ek vergiler olmak olmak üzere bu eşitsizliği daha da artıracak adımlar atmakta hiç tereddüt etmemiştir. 2024 yılı bütçesinde görüyoruz ki başta vergi politikalarında olmak üzere iktidarın tercihi zengin ile yoksul arasındaki makası daha da açmak olacaktır. 2023 yılı sonunda hedeflenen enflasyon % 65 olmasına rağmen ödeyeceğimiz vergilere bütçe teklifine göre % 150 artış yapılması planlanmaktadır. Emekçiye gelince hedeflenen enflasyona göre ücret artışları planlanırken, iktidar ve sermayenin ihtiyaçları söz konusu olduğunda uçuk zamlar yapılmaktadır. Şimdiye kadar sermayenin çıkarlarını önceleyen vergi politikalarına devam edilmekle birlikte mevcut krizin tüm faturası biz emekçilere çıkarılmaktadır. Toplanan her 100 TL verginin 27 TL’sinden sermayeye, patronlara getirilen muafiyet ve istisnalarla vergi harcaması adı altında vazgeçilmektedir.
Bunca yükü sırtlanmamıza rağmen halkın başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamusal haklara ulaşımı giderek zorlaşmaktadır. Kamusal haklar alınıp satılabilen metalara bizler de müşteriye dönüştürülmekteyiz. Kamu hastanelerinin ve okullarının bütçelerinde kesintiye gidilmesine paralel olarak özel okul ve hastaneler mantar gibi çoğalmakta, özellikle sağlık alanında yap-işlet-devret modeli ile kurulan şehir hastaneleri sermayedarlara kaynak aktarmanın birer aracı olarak kullanılmaktadır. Ödeyeceğimiz her 100 TL verginin 17 TL’si faiz ödemelerine, 16 TL’si savunma ve güvenlik harcamalarına, 3 TL’si hizmet alsak da almasak da müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı, tünel ihalelerini alan aynı sermaye gruplarına gitmektedir. Ödediğimiz vergi yükü artmasına rağmen 2006 yılında genel kamu hizmetlerine ayrılan pay % 39,5 iken, bu oran 2024 yılında % 29’a gerilemesi öngörülmektedir. Kısacası daha çok vergi ödeyip daha az hizmet aldığımız bir düzen inşa edilmektedir.
KİT’lerin Bütçesi Gözlerden Kaçırılıyor!
Aynı durum sendikamızın örgütlü bulunduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın bütçesine de yansımıştır. 2024 yılı için Bakanlık bütçesi 48 milyar 323 milyon 176 bin lira olarak belirlenmiştir. Bakanlığa bağlı özel bütçeli kurumlardan İşkolumuzdaki kamu kuruluşları için Maden Tetkik Ve Arama Genel Müdürlüğüne (MTA) 4 milyar 749 milyon 987 bin lira, Maden Ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne (MAPEG) 3 milyar 574 milyon 51 bin lira, Türkiye Enerji, Nükleer Ve Maden Araştırma Kurumuna (TENMAK) ise 2 milyar 110 milyon 4 bin lira; düzenleyici ve denetleyici kurumlara bakıldığında ise 2024 yılı için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna (EPDK) 1 milyar 783 milyon 367 bin lira, Sermaye Piyasası Kuruluna (SPK) 1 milyar 500 milyon lira, Nükleer Düzenleme Kurumuna 1 milyar 419 milyon 492 bin lira, Kamu İhale Kurumuna (KİK) 1 milyar 200 milyon lira kaynak ayrılması planlanmaktadır.
Ancak, Bakanlık kendisine bağlı olarak faaliyet yürüten; fakat Varlık Fonu’na dahil edildiği için Sayıştay denetiminin ve merkezi bütçenin dışına çıkarılan ilgili kuruluşları olan Eti Maden, BOTAŞ ve Türkiye Petrolleri gibi yüksek bütçeli kurumlar hakkında yine tek kelime etmemektedir.
Örneğin, iktidarın iyi ilişkiler içerisinde olduğu Rusya BOTAŞ’ın doğalgaz borcunu bir süredir ertelemektedir. Medyada bu borcun 27,5 milyar dolar üzerine çıktığı iddiaları gündeme gelmektedir. Ancak Bakanlık kendisine yöneltilen sorularda ne bu borcun gerçek tutarı ne borç ötelemenin neyin karşılığında yapıldığı ne de borcun hangi koşullarda ödeneceği konusunda sessizliğini korumaktadır. Anlaşılan o ki bu borcun faturası da er ya da geç yoksul emekçilerin sırtına yıkılmak istenecektir.
2024 Bütçesi Özelleştirme Saldırılarının Süreceğini İlan Ediyor!
2024 yılı bütçesi AKP iktidarının son 20 yılda uyguladığı özelleştirme politikalarının aynı hızla devam edeceğini göstermektedir. Örneğin bütçe teklifinde enerji alanında “2012 yılından 2023 yılı Ağustos ayına kadar geçen 11 yıllık süreçte yaklaşık 6.000 MW kurulu güçteki 11 termik santral ile 1.601 MW kurulu güçteki 97 HES özel sektöre devredilmiş olup gerçekleştirilen elektrik üretim özelleştirmelerinin işlem büyüklüğü 27,8 milyar TL (12,5 milyar ABD doları) tutarına ulaşmıştır.” denilmektedir. Ayrıca toplam 454,9 MW kurulu güce sahip 11 HES’e ilişkin özelleştirme hazırlık çalışmalarının devam ettiği; bununla birlikte TEİAŞ’ın halka arz edilmesi konusunda Bakanlık, TEİAŞ ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından koordineli bir çalışma yürütüldüğü belirtilmektedir. Ayrıca teklifle birlikte TEİAŞ’ın halka arzı için ABD, Birleşik Krallık, İsveç ve Avustralya merkezli fonlarla görüşmeler yapıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Elbette bu fonlar Türkiye halklarının refahı için değil, maksimum kar olanakları için bu halka arza katılacaklardır.
İktidar ise özelleştirmelere gerekçe olarak “KİT’lerin finansman yükünü hafifletmesi”, “ekonominin rekabetçi yapısını geliştirmesi”, “iş yapma ortamını iyileştirmesi” “devletin birçok sektörden çekilmesini sağlayarak verimliliğin, büyümenin ve yatırım artışının önünü açması” ve “ülkemiz ekonomisine çok yönlü katkı sağlaması” maddelerini öne sürmektedir.
Gerçekler ise bunun tam tersidir. Bizler özelleştirmeler ile özel sektöre sınırsız zenginleşme imkanı sağlandığını, asırlık kurumların içlerinin bu yolla boşaltıldığını, halkın en temel haklarına erişimde maddi güçlüklerle karşılaşmasına yol açıldığını SEKA’nın, Telekom’un, TEKEL’in, Etibank’ın, elektrik şirketlerinin, madenlerin özelleştirme süreçlerinden canlı olarak tanığız. Özelleştirmelerin neye yol açtığını kışın dondurucu soğukların ortasında Isparta’da elektriklerin kesilmesinden, annelerin bebeklerini ocakta kaynattıkları su ile ısıtmaya çalışmalarından biliyoruz. Zira özelleştirmelerle elektrik dağıtım şirketlerinin tepesine çöken sermayedarlar kabarık faturalarla halkı soyarak elde ettikleri zenginliği yeni yatırımlara yönlendirmek yerine ceplerine indirmeyi tercih etmişlerdir. Devlet et, süt, ayakkabı, elbise üretmez diye haraç mezat peşkeş çekilen KİT’ler sonrasında halkın et yiyemez, peynir yiyemez, en temel ihtiyaçlarını fahiş fiyatlar nedeniyle karşılayamaz duruma düştüğünü hep birlikte yaşadık. Aynı şekilde madenlerdeki özelleştirme süreçleri Soma’da, Ermenek’te, Amasra’da patronların iş güvenliği önlemlerinden maliyet hesabı yaparak kaçınmaları nedeniyle yüzlerce madencimizin can vermesine yol açtı. Yabancı şirketlerin çevre tahribatı ile ormanlarımızı, sularımızı, tarım alanlarımızı ve kültürel miraslarımızı nasıl yitirdiğimizi iyi biliyoruz. Yine 2021 yılında özelleştirilen MKE’de yaşanan patlamalar ve bu patlamalarda hayatını kaybeden emekçiler özelleştirmelerin sonucunun bir başka göstergesidir. 2024 yılı bütçesi bütün bunları göz ardı ederek özelleştirme süreçlerine devam edeceğini ilan etmektedir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 12. Kalkınma Planı kapsamında 2024-2028 yılları arasında elektrikte kurulu gücün 5 yıl %27 artışla 106 bin MW’tan 136 bin MW’a çıkarılacağını açıklamaktadır. Bu artışın nasıl sağlanacağı ayrıca tartışılmalıdır. Bakanlık ve iktidar, enerji arzını halkın enerjiye ulaşımını kolaylaştıracak, şişkin faturaları ortadan kaldıracak kamucu bir anlayışla kurgulamak yerine sermayenin karlarını katlayabileceği bir süreç olarak görmektedir. Örneğin bu arz artışına Rusya tarafından inşa edilen Akkuyu Nükleer Santrali’nden fahiş fiyatlar ödenerek alınacak elektrik dahil midir? Yeni kurulacak elektrik santralleri için örneğini pek çok yerde gördüğümüz üzere halkın yaşam alanlarının, tarım arazilerinin, ormanların talan edilmesine engel olunacak mıdır?
Bütçe teklifi ile madencilik alanında iktidarın yeni bir düzenlemeye hazırlandığı görülmektedir. Madencilik faaliyetlerinin mevzuatta “kamu yararı” çerçevesine alınması planlanmaktadır. Soruyoruz: Bugün madencilik kapsamında Kaz Dağlarından Akbelen’e kadar birçok örnek de karşımıza çıkan yerli ve yabancı şirketlerin doğal alanları talan etmesi “kamu yararı” içinde mi değerlendirilecektir?
Özetle söylemek gerekirse gerek genel bütçenin paylaşım ilişkilerinde gerekse de enerji ve madencilik alanında iktidarın tercihi yine sermaye sınıfından yana olmuştur. Öte yandan AKP iktidarında hüküm süren israf düzeni Diyanet ve Saray’a ayrılan yüzlerce milyar liraya bakıldığında aynen sürdürülmek istenmektedir. Yine 2024 yılı bütçesinde savunma ve güvenlik harcamaları başlığı altında savaş bütçesi katlanarak artmaktadır. İlkokul çocuklarının okula aç gitmek zorunda kaldığı, üniversite öğrencilerinin yeterli kaynak ayrılmaması nedeniyle bakımsız kalan KYK asansörlerinde ölümle yüz yüze bırakıldığı ve yoksulluk nedeniyle yeterince beslenemediği bir ülkede mevcut bütçe teklifi kanayan hiçbir yaraya merhem olamayacaktır.
ESM olarak bir kez daha dile getiriyoruz. Üreten, alınteri döken biz emekçiler iken aslan payının yine asalak patronlara pay edildiği bu antidemokratik bütçe sürecini kabul etmiyoruz. Sermayedarların çıkarlarını önceleyen bir bütçe yerine; emekten halktan yana, eğitim ve sağlık gibi kamusal hakları önceleyen bir bütçe istiyoruz!
Madenlerde, enerji alanında özelleştirmelerin önünü açan, doğayı ve yaşam alanlarımızı hiçe sayan politikalara son verilsin diyoruz!
2024 yılı bütçesinin toplumsal cinsiyet eşitliğini, depremzedelerin barınma, beslenme gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarını, kamuda çalışan engelli personelin ihtiyaçlarını gözetecek şekilde hazırlanmasını talep ediyoruz!
Mücadelemiz bu talepleri elde edene kadar durmaksızın sürecektir!
ESM Genel Merkezi