Ülkemiz topraklarında yaşayan farklı sınıf, kimlik, kültür ve inançlara sahip halkların emperyalist işgale karşı birlikte mücadelesinin zaferle sonuçlanması ile kurulan Cumhuriyet’in üzerinden tam 101 yıl geçti.
Geride bıraktığımız 101 yılda emperyalizme karşı verilen savaşın yok sayılması, eşitlikçi ve özgürlükçü bir ülke yerine asimilasyon politikaları ve farklılıkları tek potada eriten faşizan politikalar nedeniyle ne yazık ki Cumhuriyetin demokratikleşmesi gerçekleşememiş, kimsesizlerin cumhuriyeti kurulamamıştır.
Bu nedenle toplumsal fay hatları canlılığını korumaya devam etmiştir. Sancılı süreç, AKP’li yıllarda siyasal İslamcı yaklaşımla birlikte Cumhuriyet’in kendisinin de temel niteliklerini kaybetme, emperyalistlerle iş birliği, devletin Türk-İslam sentezine dayalı olarak yeniden reorganizasyonu ile yeni bir aşamaya gelmiştir.
AKP iktidarı döneminde, bırakalım Cumhuriyetin demokratikleştirilmesini, emekçilerin, kadınların mevcut kazanımları dahi birer birer ortadan kaldırılmış, laiklik karşıtı gericiliğe ve her alanda tekçiliğe dayalı bir yönetim anlayışı hâkim hale gelmiştir.
Birinci paylaşım savaşı sonrası emperyalist işgale, hanedanlığa ve halifeliğe karşı verilen mücadelenin ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti, emperyalist güçlerin 3. paylaşım savaş politikalarının tarafı olarak bölge ülkelerine ve halklarına savaş ihraç eden bir ülkeye dönüşmüştür.
Cumhuriyet, AKP iktidarında adım adım otoriter bir yapıya büründürülmüş, parlamento işlevsiz hale getirilmiş, kuvvetler ayrılığı “kuvvetler aynılığına/tekliğine” dönüştürülmüş, anayasa fiilen ortadan kaldırılmış, kutuplaştırma siyaseti derinleştirilmiştir. Böylelikle adı Cumhuriyet olan ancak temel özelliklerini kaybetmiş bir rejime dönüştürülmüştür.
Tek Partiye ve Tek Adama göre inşa edilen yeni rejimin Cumhuriyet ile bir hesaplaşma içerisinde olduğu kuşku götürmez bir gerçekliktir. Nitekim Filistin’de devam eden çatışmaların gerekçe haline getirilerek 101. Yılında dahi Cumhuriyet vurgusunun geri plana itilmesi mevcut iktidarın siyasal ve ideolojik tercihini göstermiştir.
Bu politikalar ülkemizde toplumsal gerginliği, şovenizmi, milliyetçiliği daha da yükseltmekte, Kürt sorunu, Alevilerin eşit yurttaşlık talebi gibi sorunların diyalog ve barışçıl yollarla çözümünü zorlaştırmaktadır.
Gelir adaletsizliği, emeğin güvencesizleştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hakların gasp edilmesiyle emekçi sınıfların yaşamını doğrudan etkileyen bölüşüm sorunu giderek daha da ağırlaşmıştır. Tüm emekçilerin, çalışma koşulları esnekleştirilip iş güvenceleri ellerinden alınarak taşeronlara teslim edilmektedir.
Tüm yurttaşların parasız, eşit, nitelikli, erişilebilir ve anadilinde kamu hizmeti alma hakkını yok sayan düzenlemelere her gün bir yenisi eklenmektedir. Toplumsal yaşam siyasal İslam’ın referansları temel alınarak cinsiyetçi, piyasacı, gerici ve otoriter biçimde dizayn edilmeye çalışılmaktadır.
Kadınların yıllardır mücadele ederek kazandıkları haklarına yönelik saldırılar artmakta, kadını sadece aile olarak tanımlayan, aile dışında varoluşunu kabul etmeyen politikalarla toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleştirilmektedir.
101.Yılında Cumhuriyetin Demokratikleşmesi Yakıcı Bir İhtiyaç Haline Gelmiştir!
Tek Adam Rejimine son veren, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, laik yeni bir anayasa üzerinde şekillenecek Demokratik bir Cumhuriyet karanlık gidişata son verecek yegâne çıkış yoludur!
Emek mücadelesi ile demokrasi mücadelesi arasındaki kopmaz bağları gören, gücünü fiili ve meşru mücadeleden alan kamu emekçilerinin örgütü KESK, gerçek anlamda demokratik bir cumhuriyetin ancak emekçilerin, ezilen tüm kesimlerin, ötekileştirilenlerin, kadınların ve gençlerin birlikte ve ortak mücadelesiyle gerçekleşeceğine inancını korumaktadır.
KESK olarak başta emeğin hakkı, sendikal özgürlükler olmak üzere eşitlikçi, özgürlükçü, halkçı, laik, barıştan, toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana, hukukun üstünlüğünü temel alan Demokratik Bir Cumhuriyet için mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz.