
OHAL kapsamında kanun hükmünde kararnamelerle gerçekleştirilen haksız, hukuksuz işten atmalar ve ihraçlardan sonra gözaltı ve tutukluluk süreci yaşanmaya başladı.
Bilindiği üzere ardı ardına çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle aralarında üyelerimizin de bulunduğu binlerce kamu görevlisinin işine son verildi. Ortaya çıkan mağduriyet henüz giderilmemişken bir de tutuklanma süreci başlatıldı. Bu durum, bir anlamda faşizmin ayak seslerine doğru bir gidişin olduğunu göstermektedir.
Çalışma yaşamı içerisinde ihbarcılık ve iftira ile üyelerimiz hakkında keyfi işlemler yapılıyor. Hiçbir insani duygu, hiçbir hukuki kural tanınmadan çalışanlar işlerinden uzaklaştırılıyor. Üstüne üstlük gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. İşsizlikle ve açlıkla sınırları zorluyorlar. Sosyal medyada eğer muhalifler hakarete uğrarsa hiçbir işlem yapılmazken aynı sosyal medyada siyasal iktidar için eleştiride bulunmak işten atılma ve bir adım daha ileri giderek tutuklama aracı olabilmektedir.
Sendikamız üyesi Mutena Güneyligil 15 Temmuz sürecinde sosyal medyada paylaştığı bazı haber ve yazılar bahane edilerek önce açığa alınmış, ardından memuriyetten ihraç edilmiştir. Üyemiz bu paylaşımlar sebebiyle tam 6 ay sonra Cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanmıştır.
Tutuklama gerekçesi hayret verici derecede gerçeğe aykırıdır. Zira üyemizin paylaştığı yazılarda ne hakaret vardır, ne de hakaret etme amacı güdülmüştür. Söz konusu yazıların ve haberlerin tamamı düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki paylaşımlardır.
Sulh Ceza hakimliği tutuklama gerekçesi olarak üyemizin kişiler üzerinde baskı oluşturabileceğini, bu kapsamda delillerin karartılması şüphesinin bulunduğunu ya da kaçabileceğini belirtmiş ve bir hukuk skandalına imza atarak TCK m. 299’da düzenlenen “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunun CMK m. 100/3 kapsamındaki katalog suçlardan olduğunu ileri sürmüştür. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; iddia edilen suçun tek delili sosyal medya paylaşımları iken ve savcılık dosyası bu delilleri zaten 6 ay önce toplayıp dosya içine almışken; hangi delillerin, ne şekilde karartılacağı anlaşılamamıştır. Kaldı ki üyemizin hangi kişiler üzerinde baskı oluşturacağı ileri sürülmektedir, bu da belirsizdir. Şayet iddia edilen kişi Cumhurbaşkanı ise, tek bir beyanla binlerce kişinin tutuklanmasını, işten atılmasını sağlayabilecek güçteki Cumhurbaşkanı üzerinde üyemizin baskı yaratacağı iddiası abesle iştigaldir. Öte yandan Mutena Güneyligil’in aylardır kimseye yönelik bu yönde tek bir eylemi de olmamıştır. Tek yaptığı yasal yollarla hakkını aramaktır.
Yine üyemizin kaçacağı iddiası tümüyle mesnetsizdir. Söz konusu olaydan sonra üyemiz mevcut ikametgahını dahi değiştirmemiş, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün telefonla yaptığı çağrıya uyarak bizzat kendisi ifade vermeye gitmiştir. Kaçıp saklanmadığı tartışmasızdır.
Son olarak şunu söylemeliyiz ki; CMK 100. maddesi kapsamında sayılan katalog suçlar arasında TCK m. 299’da düzenlenen Cumhurbaşkanına Hakaret suçu yoktur. Tutuklama gerekçesinde aksinin belirtilmesi bir hukuk garabeti olduğu gibi, Sulh Ceza Hakimliğinin matbu ve gerekçesiz bir kararla tutuklama hükmü verdiğini de göstermektedir. Üyemizin keyfi ve hukuka aykırı olarak tutuklandığı aşikardır.
Bu karar hepimizin adalete olan güvenini sarsmış ve Türkiye’nin bir hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaştığına dair kanaatimizi güçlendirmiştir. Bizler her şeye rağmen, sosyal hukuk devletine ve ifade özgürlüğüne inanan yurttaşlar olarak bu karardan ivedilikle dönülmesini ve üyemizin serbest bırakılmasını istiyoruz.
15 Temmuzdan itibaren devam eden Olağanüstü Hal uygulamaları çığırından çıkartılarak üyelerimiz haksız uygulamalara karşı karşıya gelmekte bir anlamada darbe girişimi sonrasında, OHAL uygulaması ve KHK’larla tüm çalışanlara yönelik yeni bir baskı süreci başlatılmıştır. Üyelerimize uygulanan bu yeni süreç, yargıya, Devlet Memurları Kanunu ve Ceza Kanunu’na da aykırılıklar içermektedir.
Görülüyor o ki; evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde hareket etmek yerine, darbe fırsatçılığı yaparak hareket edilmektedir. Darbe girişimcileri değil muhalif bilinen herkes hedefte olabilmektedir. Geldiğimiz bu noktada Kanun Hükmünde Kararnameler derhal geri çekilsin ve kamu emekçileri bekletilmeksizin işlerine geri döndürülsün.
Sonuçta kamu emekçilerine korku salarak iş güvencesini ortadan kaldırmaktadır. ESM olarak sürecin takipçisi olacağız, üyelerimizin haklarının elinden alınmasına karşı mücadeleyi sürdüreceğiz! 20.01.2017
ESM MERKEZ YÖNETİM KURULU