BASINA VE KAMUOYUNA
Türkiye; 11 yıllık AKP iktidarının nasıl bir rüşvet, yolsuzluk ve kara para sisteminin üzerinde oturduğunun iddialarıyla sarsılıyor.
Yapılan operasyonlar; bakan çocuklarının, kamu bankalarının genel müdürlerinin, üst düzey bürokratların bizzat bu kirli ilişkilerin organizatörü olduğu kanaatini güçlendiriyor.
Eğer iddialar doğruysa, halkın tertemiz dini inançlarını suiistimal ederek iktidara gelenlerin nasıl bir haramzadelik imparatorluğu kurduğu görülecektir.
Ancak, ne kadar acıdır ki; en sıradan ülkede dahi bu tür iddialar karşısında bakanlar hemen istifalarını vererek görevlerinden ayrılırken, bu operasyonda ismi geçen bakanların hiçbirisi bu onurlu davranışı gösterememişlerdir. Öyle ki; bizzat operasyonları yürüten emniyet teşkilatının kendisine bağlı olduğu ve oğlu bu operasyon sonucunda tutuklanan İçişleri Bakanı soruşturmaya gölge düşmemesi için istifa etmesi gerekirken, görevinin başında kalarak operasyonu yürüten polis müdürlerini tasfiye etmekle meşguldür.
Sn. Başbakan operasyonun başından itibaren olayın rüşvet, yolsuzluk ve kara para bölümünü bir kenara bırakarak, bu operasyonun emniyet ve yargı içerisindeki çeteler tarafından uluslararası işbirliğiyle hükümete karşı yapıldığını ön plana çıkarmaktadır.
Sn. Başbakan bu ifadeleriyle, Türkiye’de yargının ve emniyet teşkilatının belirli güç odakları tarafından ele geçirildiğini alenen itiraf etmektedir.
Şu anda yaşananlar ise; yargı ve emniyet üzerindeki egemenlik savaşıdır.
11 yıllık AKP iktidarı döneminde milletvekilleri, gazeteciler, yazarlar, askerler sendikacılar, öğrenciler; teröristlerden, katillerden, uyuşturucu bağımlılarından devşirilmiş gizli tanık ifadeleriyle, belirli merkezlerde oluşturulan sahte CD’lerle, masumiyet karineleri hiçe sayılarak, en sıradan hukuki hakları dahi kullandırılmadan gözaltına alınıp yargılanırken , aynı yargının ve emniyet teşkilatının arkasında kale gibi duranlar, onlara övgüler düzenler, şimdi ne oldu da aynı yargı ve aynı emniyet teşkilatı için çete ve güç odağı yakıştırması yapmaktadırlar?
Aslında Sn. Başbakan doğru söylüyor.
Türkiye’de yargı ve emniyet teşkilatı güç odaklarının kontrolü altındadır. Ve bunun sorumlusu da Sn. Başbakan’ın bizzat kendisidir.
12 Eylül Referandumuyla gerçekleşen anayasa değişikliği sürecinde yargıdaki vesayeti kaldıracağız sloganıyla hakimler ve savcılar yüksek kurulunun, anayasa mahkemesinin, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın özerk ve bağımsız yapısına müdahale ederek yargıda kendi vesayetini oluşturanlar, bu yargıyı ele geçirme operasyonunda şimdi çatışma halinde oldukları güç odaklarıyla işbirliği yapmışlardır.
Başbakan’ın kendi elleriyle yarattığı silah kendisini tehdit eder hale gelmiştir.
Sn. Başbakan bağımsız yargının, hukukun ve adaletin bir gün herkese lazım olduğunu geçte olsa yaşayarak öğrenmiştir.
Yargının, emniyet teşkilatının siyasal ilişkilerden bağımsız olması çağdaş ve demokratik devlet olmanın en önemli normudur.
Yargının ve emniyet teşkilatının bağımsız olmadığı bir ülkede demokrasiden ve adaletten söz edilemez.
Türkiye açısından gelinen nokta tuzun koktuğu yerdir.
Yapılması gereken, yargının ve emniyet teşkilatının acilen siyasal güç odaklarının kontrolünden çıkarılarak yeniden bağımsızlığına kavuşturulması ve rayından çıkan devletin yeniden rayına oturtulmasıdır. 24/12/2013
Müşfik Veysel ERDOĞAN
Samsun Şube Başkanı